Nerden Bileceksiniz

17 Nisan

Yağmur yağmıştı gece.

Sabah uykumu alamadan açmıştım gözlerimi.Alarmın çalmasına 1 dakika vardı.Önceden olsa hayıflanırdım o bir dakikayı neden uyuyarak geçiremediğime ama şimdi böyle bir pişmanlık yoktu.Aslında bu rahatlık bir gün öncesinden geliyordu.
Ofis de masada çalışırken birden dosyaları kapatıp çantamı aldığım gibi dışarı fırlamıştım.
Düzenin bizi beton binalara tutsak ettiğini,bilgisayarların robot haline getirdiğini,çalan her telefonda aynı şeyleri tekrar ettiğimin farkına varmam saniyeleri buldu.
Hemen eve gelip küçük bir çanta hazırlayıp ertesi gün için bilet alıp kendime bir yol haritası çıkardım.Sonra yol haritasını da yırtıp kendimi serbest bıraktım.
Mecbur bırakmadım kendimi o yol haritasına.
Ne olursa olsun du rüzgar nereye eserse essindi.
Bir kere de benim için esseydi.

Yataktan kalkıp hemen hazırlanmalıydım.2 saat sonra otobüs kalkacaktı.Gideceğim yere uçak ile gitme şansım yoktu,bu defa karayolunu tercih etmiştim.Hazırlanıp evden çıktım.Küçük çantamı bagaja teslim edip koltuğa oturunca bir an kendimi özgür hissettim.Omuzlarımdaki sorumlulukları ceket çıkarır gibi çıkarıp ofisteki koltuğun arkasına asmıştım.O an itibariyle ismimin sonundaki hanım takısı yok olmuştu.Artık sadece ben vardım.Özgürlüğün verdiği o mayışma ile uyumuş olmalıyım.Gözümü açtığımda otobüsün terminale girdiğini ve 8 saat boyunca aralıksız uyuduğumun farkına vardım ki otobüs yolculuklarında kesinlikle gözüne uyku girmeyen biri olarak büyük bir başarı olduğunu düşündüm.Çantamı bagajdan alıp kalacağım yeri ayarlamak için daha önceden not aldığım birkaç yeri aradım ve içlerinde en son birine karar verip oraya doğru yola çıktım.Terminale yarım saat uzaklıkta küçük bir pansiyondu.Giriş işlemlerimi yaptıktan sonra odama girdim.Bir yatak bir masa küçük bir buzdolabı ve televizyon son olarak bir elbise dolabından ibaretti.Valizimi dolaba yerleştirdikten sonra pansiyonun etrafını gezmek için gezintiye çıktım.Arka tarafında bulunan koru küçük bir nehire açılıyordu.Akşam olduğu için renklerin güzelliğini göremesem de gündüz gözüyle harika bir yer olduğunu düşündüm.Koruyu geçtikten sonra nehire giden yolda müzik seslerini duydum.Zaten pansiyondan çıkmadan,pansiyon sahipleri nehir etrafında küçük bir kafe olduğunu orda yemek yiyebileceğimi söylemişlerdi.Biraz daha ilerledikten sonra küçük lambalarla ışıklandırılmış kırmızı masa örtüleri serilmiş kendine has bir güzelliği olan kafeyi gördüm.Kapalı alanı muhtemelen mutfak olarak kullanılıyordu.Gidip bir masaya oturdum,benim haricimde sadece iki masa ileride oturan bir bayan ve erkek vardı.Önlerinde bilgisayar açıktı ve müziği onlar çalıyordu.Kendimi aç hissetmiyordum bir türk kahvesi sipariş ettikten sonra masanın üzerinde yer alan dergiyi karıştırırken iki masa ileride oturan bayan bana seslendi;

-Merhaba!
Sanırım yalnızsınız,isterseniz size eşlik edebiliriz yada siz buyrun.
Tabi ben yalnız kalmak istiyorum derseniz de sorun değil.

Gece gibi siyah saçlı güler yüzlü bu bayanı reddedemezdim,
hem yeni insanları tanımayı her zaman çok sevmişimdir.

+Neden olmasın.Ben tek kişiyim sizin masaya gelmem daha kolay olur,dedim ve masaya geçtim.
Onlarda kahve içiyorlardı benim de kahvem gelince,kahvenin vermiş olduğu o ayrı güzel hava masaya tamamen hakim olmuştu.

-Hoşgeldiniz!
Kafede kimse olmayınca bizde  şarkıları arka arkaya açıp dinliyorduk.Müzik ruhun gıdası diyorlar ya bu doğa ile birleşince tadından yenmiyor.Bu geceyi Ahmet Kaya gecesi yapmaya karar verdik.Varsa sevdiğiniz bir parça onu açalım.

+Hoşbulduk.
Desenize en güzel geceye denk gelmişim.Ahmet Kayayı tabi ki çok seviyorum.Aslında şarkıları arasında ayırt edebileceğim bir şarkı yok,genel anlamda hepsi benimdir diyebilirim.

O dakikaya kadar sessiz kalan masanın diğer üyesi olan beyefendi birden o soruyu yöneltti;

-Bir Ahmet Kaya şarkısı olsaydın bu hangisi olurdu?

Buraya gelmeden önce ceket çıkarır gibi çıkarıp astığım sorumluluklarım birden omuzlarıma çöktü.Sanki o an birileri ceketi getirip omuzlarıma atıp kaçtı.Kaçtığım geride bıraktığımı düşündüğüm herşey masaya gelip kuruldu.
Derin bir nefes alıp başımı arkaya yasladım.
2 yıl öncesi bir sonbahar akşamı işlerden bunalıp deliye bağladım anlardan biriydi.
Ofiste kimse kalmamıştı ve benim bir sürü yapacak işim vardı.
Hepsini bir kenara itip internette geziniyorken bir test karşıma çıkmıştı.

Bir Ahmet Kaya şarkısı olsan bu hangisi olurdu ?

Testi çözüp şarkımı dinlemeye başladığımda gözlerimden her nota dökülmeye başlamıştı.Daha önce şarkıyı defalarca dinlememe rağmen,o testi çözdükten sonra sanki şarkı bana yazılmışçasına sahiplenmiştim.
Hep güçlü en güçlü olmaya çalışıp  kimseye muhtaç olmadan,kimseye kendini ezdirmeden,kan kusup kızılcık şerbeti içtim diyenlerin şarkısıydı.Kocaman gülümseyip gözleri her daim parlayan,hep özleyen en çok seven,kimseye belli etmeden sessiz sedasız yaşayanların şarkısıydı.Kimsenin kimseyi anlamadığı,anlamaya çalışmadığı,dinlemeye zahmet etmediği,iki cümleyi çok gördüğü insanların oluşturduğu düzene mahkum olanların şarkısıydı.
Kimsenin ne yaşadığını bilmediği,kitaplara şarkılara bel bağlayanların şarkısıydı.
Herkesin bir omuza yaslanıp ağlamak istediği bir Ahmet kaya şarkısı olmuştum ben.
O an’a kadar yeryüzünde nokta kadar yerim olduğunu bile düşünmezken.

+Nerden Bileceksiniz.

Sadece bunu söylemiştim.
Tuşa basıp şarkıyı başlatmıştı.
Nerelerden geldiğimi anlatacak halim yoktu veya neden şu an burda olduğumu.
Halime en iyi beyan bu şarkı değil miydi?

Tüm koru dolmuştu bu şarkı ile,kahveler yenilenmiş,gece yeni başlamıştı.

You Might Also Like

1 yorum

  1. Bir yaşam anca bu kadar renkli alışılagelmişin dışında aykırı olabilir hele bunu yazıya inci tanesi gibi dizmek daha bir güzel ne diyeyim güzel yazar mahlası gibi güzelce eline yüreğine sağlık sevgi dostluk ve müzikle kal 😊🌹🎈❤️😘

    YanıtlaSil

Popüler Yayınlarım