#sevecekmisgibisin

Aysel Abla

28 Mayıs

Herkesin doğup büyüdüğü ve kocaman adam olduğu bir mahalle vardır,
hele biraz da eskilere gidersek mahalle kültürüyle yetişmiş bir sürü insanımız vardır.Mahalleli olmak ayrı bir olaydır.
Şimdi koca koca sitelerde yaşayıp kapı komşusunu bile tanımayan binlerce insanı göz önüne alırsak ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız.

Bizim mahalleden bahsedeceğim size.
Bizim mahallede yaşanan büyük aşklardan dem vuracağım bu gece.
Zira bizde sevmeyi az biraz ucundan bildiysek bu sevdalara şahit olduğumuzdandır.

Mahallemizin kanı deli akan bir abisi vardı.Hakan abi.
2 kişi ancak sığardı berber dükkanına ama mahallenin tümünü taşıyacak yüreği vardı.Dükkanın duvarlarında Ferdi Abinin,Müslüm ve Orhan Babanın afişleri asılıydı ve her sabah sırasıyla kasetler değişir şarkılar ateş ederdi.Beyaz gömleği siyah pantolonu siyah kundurası ve elindeki bal sarısı tesbihi ile bir örnekti mahalleli gençlere.Öyle kabadayılık yoktu o zamanlar herkes delikanlı herkes yeri geldiğinde dayı ama herkes merhametli ve ahlaklıydı.Saygıda kusur etmezdi hiç kimseye.Büyük ile büyük küçük ile küçük olur ama en çok da hakan abi olurdu herkese.Birinin varsa çıkmaz bir işi hakan abi hallederdi,birinin olmazsa kıza ısmarlayacak çay parası hakan abi ordaydı,biri evlenir para toplanır en çok hakan abi verirdi,yaşlısı genci gider hakan abiyi bulurdu yeter ki ALLAH hakan abinin canına sağlık versindi.Kanı deli demiştim ya hakan abi için,mahallenin büyük amcaları ona delibaş derlerdi.
Deli hakan,delibaş hakan,jilet hakan,arabesk hakan,berber hakan en sonda sevdalı hakan oldu.Hem de ne sevda..

Mahallenin gülü Aysel Abla.Güzellik kelimesinin vücut bulmuş haliydi.Bizim oturduğumuz apartmanın karşısında ki 3 katlı evin en üst katında otururdu.Ne zaman balkona çıkıp çamaşır assa mahallenin tümü onu izlerdi.Çamaşır asma işini bir insan ne kadar güzel yapabilirdi ki?Benim annemler de çamaşır asardı ama aysel abla başkaydı.Astığı çamaşırların beyazlığından gözümüz kamaşırdı o nasıl bir beyazlıktı öyle aysel abla?Annem değil sadece tüm kadınlar aysel ablayı kıskanırdı,güzelliği değil ha oraya gelene kadar çamaşırlar vardı.Ha bir de gözleri.Bahar geldiğinde çimenlerin rengi yeşildir ama yağmur yağdığında daha bir koyulaşır ya işte aysel ablanın gözleri ondandı.Bunu da hakan abi söylemişti.Böyle ne açık ne koyu yeşil,ikisini harmanlamış da ayselin gözlerine bahar'ı koymuş Rabbim derdi.Aysel abla,Hakan abiden 4 yaş büyüktü,büyüktü de bu hakan abinin deli gibi sevdalanmasına engelmiydi?
Tabiki değildi hakan abi aradaki 4 yaş farkını 4 kere çarpar,5 kere toplar,yine severdi.Öyle de oldu zaten.
Hakan abi,çok sevdi.

Gel gelelim aysel ablaya.
Aysel abla,mahallede ki tüm kadınların içinin çektiği bir güzelliğe sahipti.Ben aysel ablaya bakardım sonra gelip aynada kendime bakardım,bir de gidip hakan abinin dükkanının camından kendime bakardım.Ben o zamanlar 14 yaşındayım aysel abla 30.Bence aysel abla doğduğu an itibariyle bu güzelliğe sahipti,tüm mahalleli olarak bu konuda hemfikirdik.Aysel abla güzeldi de keşke bahtı da güzel olsaydı.Bir kere evlenmişti.Kocası vefasız kadir kıymet bilmeyen biriymiş,ilk zamanlar çok sevmiş,çok kıskanmış evden bile dışarı çıkarmamış.İlk zamanlar aysel ablanında hoşuna gitmiş ama zaman ilerledikçe bu sevgi zulüme dönüşmüş.Cama çıkma kapıya çıkma anana,babana gitme derken,hayat zindan olmuş aysel abla için.Sonraları olaylar büyümüş hergün dövmeye başlamış kocası.Bir yolunu bulup evden kaçmış ailesine sığınmış ama onlarda sahip çıkamamış kızlarına.Bir küçük kız kardeşi varmış onu da aldığı gibi kaçıp gelmiş bizim mahalleye.Elde yok avuçta yok,mahalledeki apartmanların merdivenlerini silmeye başlamış.Tabi bizim mahalle imece usulü para toplayıp yardım ederdi aysel ablaya ama o kimseye muhtaç olmak istemezdi.O güzelliğine bir de mağrurluk eklenmişti.Yüzündeki o çizgilerin her birinin başka bir anlamı vardı.Güzelliğim çektiğim çileden geliyor der gibi bakıyordu.
Bazı insanlar vardır öyle,çektiği dert ile güzelleşir,başka bir hoş olurlardı.Aysel abla onlardandı.Hakan abi de bu hikayeyi biliyordu ya,daha bir sahiplenmişti aysel ablayı.Öyle hissettiği sevdayı dile getirmemişti ama hepimiz biliyorduk.Hem delikanlı adam sevdasını dile dökmezdi,yürekten yüreğe giden yol da sessiz sedasız ilerlerdi.Aysel ablanın işe gittiği vakitleri bilirdi ya,işte o dükkanın önünden geçmeden 15 dakika önce dükkanın önüne su serpilirdi.Dükkanın içinden gelen o gül kolonyasının kokusu tüm mahalleyi sarardı.Radyo bangır bangır çalardı,e tabi Orhan Baba da az değildi.
Sanki arka planda oturmuş almış eline sazını bizimkiler için söylüyordu;

Her günün ardında senden bir ümit var
Hep gelecekmiş gibisin
İçimde bir duygu gözümde bir hayal
Sanki sevecekmiş gibisin.

Aysel abla gelir geçerdi o dükkanın önünden,biz kaldırımda oturur bu sahneyi izlerdik.Aysel abla hafiften o bahar gözlerini hakan abiye çevirir,hakan abi orda canını teslim etmemek için dua ederdi.Aysel abla bir geçerdi,rüzgarından biz nefes alamazdık.Öyle geçip giderdi,bir geçişi 1 dakika bilemedin 2 dakika sürerdi ama bize bir ömür gelirdi.Biliyorduk bizde,aysel ablanın da meyli vardı bizim abimize.Yoksa öyle bakmazdı,bakamazdı.Bu böyle 6 ay devam etti.Biz her akşam vakti toplanıp,toplanıp dediysem benimle aynı yaşta 2-3 mahallenin çocuğu,kaldırıma oturup bu filmi izledik.İzledik,izledik de ne okuduğumuz kitaplar da ne izlediğimiz filmler de mutlu sonu görebildik.O vefasız koca gelip aysel ablayı bizim mahallede de buldu,huzur falan bırakmadı.Her gece kadının kapısına dayandı,küfür hakeret bağırış çağırış ardından gelen polis arabaları.15 gün böyle devam edince bir sabah aysel abla üç-beş parça eşyasını da toplayıp mahalleden gitti.Sabah kalktık perdeler yok,çamaşırlar yok.Koşup gittim hakan abinin dükkanına.Dükkan mıh gibi kapalı.
Hakan abi ıspartaya gitmiş,orda bir asker arkadaşı varmış.Arkadaşının kahvehanesi varmış orda çalışacakmış.Bir daha gelmeyecek dediler.
Ne de kolay söylediler.

Aysel abla gitti de hakan abiyi de bırakmadı bize.Dükkanın karşısında ki kaldırımda oturup belki gelir ümidiyle bekledik epey bir zaman.Gelmedi.O dükkanın kapısı bir daha hiç açılmadı.Aysel ablanın oturduğu eve başkaları geldi oturdu ama o balkona bir daha öyle bembeyaz çamaşırlar asılmadı.Aysel ablanın ardından mahallenin tüm kadınları dedi ki;ALLAH çirkin şansı versin,güzeldi de ne oldu sanki,ne yuvası oldu ne hayatı.Ordan oraya göçmen kuşlar gibi.

Biz mahalleden taşındık,uzun zaman yolum düşmedi,düşer gibi olsa da ben gitmek istemedim.

Sonraları mahalleden bir arkadaşı gördüm,

hakan abinin dükkanı ne oldu dedim,
dükkan yıkıldı dedi kentsel dönüşüm bizim mahalleye de uğradı.
Ya aysel ablanın evi?
O nu bırakırlar mı?O evi de yıktılar ardından.

#kıvırcık

Böyle Sevmeyi Nerden Öğrendin?

20 Mayıs

Onu çok sevdim.
Bir insan ne kadar sevilir ise yada ne kadar sevilmesi gerekiyor ise ben onu o kadar sevdim.
Tabi o bu sevginin ne kadarını hissedebiliyordu bilmiyorum.Anlatmak mı gerekiyordubilmiyorum bazen onu da yapıyordum,elimden geldiğince anlatmak istiyordum ama anlatılarak anlaşılacak birşey değildi,kelimeler bazen bir araya geldiğinde hiç bir şey anlatamayabilirdi bu yüzden hissedilmesi gerekiyordu bana göre.Mesela ben karşımdaki bireye olan sevgimi göstermek için genellikle dokunmayı tercih ederim.Kitaplığımın önünde durup uzun uzun kitaplarımın kapaklarına dokunur,odamın duvarlarına astığım film afişlerinin karşısında durup hayaller kurar sokakta gördüğüm kedinin göbeğindeki tüyleri tararım.Papatyanın yapraklarını tek tek koklarım,annemi çok öperim babama gözlerimle gülerim,sevdiklerimle kahve içerim
(bana göre herkes ile çay içilir ama kahve başka birşey,
Bir kere söylerken bile bir ağırlığı var,o ağırlığı yüreği ile taşıyacak dostlar lazım bize)
ve O’nun kıvırcık saçlarının içinde ellerimi gezdirmeyi çok severdim.
 –Dili geçmiş zaman eki kullandım onun o güzel kıvırcık saçları için.Çünkü uzun zaman oldu o saçları görmeyeli.Bak bu da bir derttir.
Bir kardeşim sevdiği kızı anlatırken şu cümleyi kurmuştu;
Onu neden sevdiğimi anlatmak için sana bir sürü sebep sayabilirim ama en önemlisi nedir biliyor musun?
Çok güzel saçları var kıvır kıvır.Ellerim kayboluyor saçlarının arasında.
Bulmak istemiyorum kendimi,hem bulup ta ne yapacağım kendimi?
Bu kadar güzel saçları var iken.

-dili geçmiş zaman’a ait olan o güzelim saçlardan bahsetmemi ister misiniz?

O sabah yüzüm ona dönük şekilde kahvaltı masasına oturmuştum.O ise ayakta ayna karşısında saçlarına şekil vermeye çalışıyordu.Ayna da kendimi de görüyordum o benim onu izlediğimin farkında değildi ya da ben onun farkettiğinin farkında değildim.Uzun ince parmaklarını o güzel saçının kıvrımları arasında dolaştırıyordu.Sezen Aksu'nun o güzelim şarkısı nasıl da yakışırdı aslında o an'a.
Başını göğsüme sakla sevgilim
Güzel saçlarında dolaşsın elim.
Onun elleri saçları arasında dolaşırken benim kalbimin yükü hafifliyordu sanki ve diyordum ki içimden;içimi en iyi sen bilirsin Allah’ım eğer içime bu sevgiyi koyduysan onu sevmeme vesile olduysan onunla kalan ömrümü paylaşma mutluluğunu da yaşat bana.İçimden diyordum kan dolaşımım hızlanıyordu ve aynı hız ile yanaklarım kızarıyordu.Bu sevgiyi içime yerleştiren Rabbim’e karşı bir utangaçlığım vardı.Biliyordu O da;yaradılanı severim yaradan da ötürü ama bazen bu sevgi de aşırıya mı kaçıyordum ?diye kafamın için de aynı anda bin tane düşünce dolaşırken,sanki kafamın içindekileri aynaya yansıtmışım gibi o soruyu sordu;

-Beni neden sevdin?

Bak şimdi 15 dakikadır bu aynanın karşısındayım sen saçlarımla uğraştığımı sanıyorsun ama öyle değil,hem beni izlediğinin farkındayım.
Neden ben?şimdi zıt kutuplar birbirini çeker diyeceğim biz iki zıt kutup olmanın da ötesindeyiz sende farkındasın.Sebepsiz sevgi olur mu?Ne bileyim gülüşü olur oturuşu kalkışı olur duruşu olur hayata bakış açısı olur.Sen ben de neyi buldun da sevdin? Kendime bakıyorum,sonra düşünüyorum ama bir sebep bulamıyorum.Hem senin bir ölçütün de yok,seviyorsun seviyorsun da bazen çok ama çok sevdiğinin farkında değilsin,mübalağa sınırlarını zorluyorsun.Ben bu kadar sevilmeye layık mıyım bilmiyorum,kendimi çok iyi tanımıyorum çünkü.İnsanın kendini bilmesi tanıması ve sevmesi o kadar uzun zaman alıyor ki senin beni bu kadar kısa sürede bu kadar çok sevmeni anlamıyorum.
Hem söyler misin bana böyle sevmeyi nerden öğrendin?

Evet bu cümleleri bir kere de nefes almadan söylemişti.Sanki kitaptan bir paragraf okuyor gibiydi,kitap okumadığını hatta sevmediğini biliyordum,bilmesem bir yerden ezber mi yaptı diyecektim.Onu tanıdığım bu yıllar içerisinde bana kurduğu en uzun cümleler olacaktı.

Ayağa kalkıp ona doğru yürüdüm.Bu cümleleri bana kurar iken yüzündeki ifadesinin farkında değildi.Küçük bir çocuğun ilgiye muhtaç olduğu bir yüz ifadesi vardı karşımda.Yüreğime değmişti o kederli cevap arayan yüzü.Kendimi gördüm o yüzünde.
Ellerimi kıvırcık saçlarına değdirdim,bir çocuğun saçlarını sever gibi karıştırmaya başladım.
Birşeyler söylemeliyim ama söylemenin yolunu bulamıyorum.
İçimden diyorum saçların ne kadar güzel.Gözlerimle gözlerine seviyorum işte hesabını yapmadım diyorum ama o sesli olarak birşeyler duymak istiyor.
Bir hikaye bekliyor benden biliyorum,içimden diyorum saçların en güzel hikaye değil mi ?
İçimden diyorum Allahım kalbimin yükünü hafiflettiğin gibi dilimde ki ağırlığı da hafiflet kelimeler kalksın yerinden O’nun yüreğine değsin.

Şimdi sana desem kitaplardan filmlerden gökyüzündekilerden ve yeryüzündekilerden öğrendim bu kadar sevmeyi,inanırmısın ?
Şimdi sana desem ki sevilmeyen de bilir sevmeyi bana güvenirmisin?
Şimdi sana desem ki aslında hiç sevilmedim bende,bana kızarmısın?
Benim senin gibi güzel saçlarım yoktu,insanların beni sevmeleri için türlü türlü şeyler yaptım bana gülermisin ?
Herkesi herşeyi severek öğrendim sevmeyi,ilk başta herşeyin ve herkesin sahibi olan Rabbimi sevmekle başladım,sonra annem ve babam ile.Bak bu mesele benim içi büyük bir imtihandı.Onların beni sevdiğini anlatmaları için kelimeleri yoktu,annem hiç okula gitmemiş babam da lise terk.Onlarda sevilmemiştiki.Eski zamanlarda aile büyüklerinin yanında çocuklarını sevmek ayıpmış öyle derlerdi büyüklerimiz.Sevmenin neresi ayıp onu da bilemedim yıllardır,bakma hiçbir kitapta yazmıyor.Öyle gelmiş bak böyle gidiyor işte.
Kelimeleri yokmuş  ama elleri varmış gözleri varmış sevmek için onu da becerememişler.
Şimdi kalkıp bu kadar yıldan sonra BENİ NEDEN SEVMEDİNİZ diyemedim bunun hesabını sormadım içten içe içerlendim içerlendikçe onları çok sevmeye başladığımın farkına vardım.
Onlara bilmediklerini öğretmeye başladım.Annemi her gün öpmeye babama ise gözlerimle gülmeye başladım,bu şekilde çözdük sevgi işini.Onların eksik bıraktıklarını ben tamamlamaya başladım.Bir anne babanın yerini tutarmıyım bilemiyorum ama annemin annesi babamın babası oldum.Bir kadın olarak onları doğurmadım ama onlara bilmedikleri birşeyi öğreterek taaa en başından anlatarak dünyaya getirmiş oldum,Onlara yeni bir kapı açtım.Onları yada herkesi herşeyi sevmemin nedeni bu işte.Hiç sevilmemem.Ben sevdikçe eksikliklerin kapandığına inandım yıllar boyu.Sevdikçe sevilirim umudu taşıdım içimde.Herkesi olduğu gibi kabul etmeye başladım zorlandığım yerlerde içimde ufak ufak büyüyen sevgiye sarıldım ve herşeyi sevgi ile halledebilirim diye düşündüm tabi ki halledemediğim zamanlar da oldu işte o zaman oradan uzaklaştım.Benim sevmek duygusu ile tanışmam böyle oldu.Yaralı sancılı kederli eksik küçük ufacık yalnız kimsesiz hissettiğim zamanlarda oldu bakma,sevmek kolay değildi ama öğrendim ya da kendimi öğrendim diye teselli ettim.
Sevmek duygusu tüm duyguları içinde barındırıyormuş bunu da bildim.

Ve sana gelince;
Bu anlattıklarımın sonucu itibariyle,saçlarını bir annenin çocuğunun saçlarını sevdiği şefkatle seviyorum her defasında.
Seni koşulsuz,sorgusuz sualsiz seviyorum.Sebep aramıyorum seni neden bu kadar çok sevmelerime.
Çünkü sende bilmiyorsun sevmeyi,bilmediğin için sevemiyorsun beni.
Benim geçtiğim yollardan geçiyorsun bir anne baba arıyorsun kendine yada başka birşey.
Sen kendinden bir anne baba yaratır mısın bilmiyorum ama şanslısın,
ben senin annen ve baban olmaya hazırım.Seni severken nasıl sevileceğini de öğretmek için burdayım.Hem senin türlü türlü şeyler yapmana gerek yok senin bahanen saçların olsun.
Bırak dolaşsın ellerim,sevilmeye layık olduğuna saçlarını sevmekten başlayayım.
Bir insanın saçlarının her bir telinin ne kadar çok sevilebileceğini göstereyim sana ki düşün bir saç teli bu kadar sevilirken sen ne kadar sevilirsin?
Bırak kendini bana,bıçakların ağzı böyle kapansın.
Bırak kendini sevgime,unutayım sevilmediğimi.

..Böyle anlatmıştım O’na  onu ve saçlarını sevme hikayemi,
şimdi sevmeyi öğrendi mi bilmiyorum
ama
giderken bana bir daha bu kadar sevilir miyim bilmiyorum dedi.
O’na peki bu kadar sevilirken neden gidiyorsun diye sormadım,
çünkü eninde sonunda her çocuk yuvadan uçuyordu.

#cocuklugum

Babaannem'in Gofreti

07 Mayıs

İnsan en çok ne zaman özler ?
Böyle yazıyordu okuduğum kitapta.
Kısa ve öz olan bu cümle beni alıp yerden yere vurma gücüne sahipti.Yapı itibariyle özlem duygusunu her an fazlasıyla yaşadığım için en çok ne zaman özledim ya da özlerim diye düşünmemiştim fakat son zamanlarda özlemini daha fazlasıyla hissettiğim biri vardı.
Babaannem.Canım Babaannem.

Çocukluğumun en güzel zamanlarını köyde geçirdim.O zaman güzel olduğunun elbette farkında değildim aradan 20 yıl geçmesi gerekiyormuş.Net olarak hatırladığım 8 yaşım ile 10 yaşım arasında babaannemin de dahil olduğu köyde geçirdiğimiz o 3 aylık okul tatilleri.Bu zaman zarfında okul bitişinde karnemi aldığım an'ı hiç hatırlamıyorum,genelde okul tatil olmadan biz köye giderdik ta ki okul açılana kadar köyden dönülmezdi.Babaannem ve babam köyde yaşadığı için annemle ben onların yanına giderdik.Arada abimler ablamlar kuzenlerim de gelirdi ama demirbaş olan bizlerdik.Tek başıma olduğum için çok üzülürdüm ve okulun tatil olmasını istemezdim.Çünkü yaşıtım olan hiç kimse yoktu ama birileri de geldi mi o köy yeri olurdu bayram yeri.Kimseler olmadığı zamanlarda bana eşlik eden bebeklerim vardı.Her kız çocuğunun olduğu gibi benimde çok güzel bir sindy bebeğim vardı.Annemin o bebeğe çok güzel elbiseler diktiğini hatırlıyorum.Bahçemizde kocaman bir erik ağacı vardı,o ağaç dibinde oynardık yemek yerdik misafirler ağırlanırdı hatta uyurduk.Arkası kocaman bir üzüm bağına açılırdı,türlü türlü meyve ağaçlarımız vardı.Pembe güllerimiz vardı,sarı kasımpatılarımız.Seramız vardı bir sürü sebzenin yetiştiği.Artezyenimiz vardı,buz gibi suyu akardı.Damımız vardı sıra sıra uyuduğumuz,kazanlar kurulup bulgur haşlandığında kuruması için dama serildiğinde sıra sıra uyuyanlar çıkıp nöbet tutardı kuşlar gelip yemesin diye.Elimizde ince bir değnek kuş nöbeti tutardık ama aramızda kalsın en çok biz yerdik.Üzüm bağından toplanan üzümlerle pekmez pişirilir,orcik asardık.Annem tarhana yapardı,annem biber patlıcan kuruturdu,ben çok seviyorum diye elma kulağı yapardı annem.Tandırımız vardı ekmek yaparlardı köyün kadınları.Seçili kişilerdi onlar.Bir gün önceden gece sabaha doğru ev halkı kalkıp hamuru yoğururdu.Bizim buralarda o hamur yoğrulurken ayakla girilirdi çünkü kocaman bir hamur olurdu,elllerin yetemeyeceği kadar.Hatırladığım kadarıyla 2 çuvalla yapılırdı o hamur.Annem girerdi babam girerdi bende girerdim.Babaannem su katardı un katardı kenardan.Biz birbirimizin ayaklarının değdiği ekmekleri yerdik o zamanlar,şimdi kimselerin gözü birbirine değmek bilmiyor.Babam geceden tandırın ateşini yakardı sabaha o kor ateş geçsin de harıl harıl yanıp ekmek ziyan olmasın diye.Sabah erken saat de ekmek yapan kadınlar gelirdi tandır başında önce sözlü sohbetli ki gülmelibir kahvaltı yapıldıktan sonra ekmek yapmaya başlanırdı.Biri hamuru top ederdi diğerlerine dağıtırdı.Diğerleri dediğim 4 kişi hamurları yufka yapar,tandır başında duran pişiriciye verirdi.O pişirip ekmeği yan tarafına bırakırdı,ekmekler onun yanında birikirdi.Babaannem gelirdi o ekmekleri teker teker ayırıp bakar sonra deste yapar,götürüp ekmekliğe bırakırdı.O zamanlar onu öyle dikkat kesilip izlemişim ki şu an bunları yazarken bile gözümün önünde ellerini görebiliyorum.O ince uzun parmaklarını yaş almış çile çekmiş güzel ellerini öyle özlüyorum ki.
Aslında  herşey bir yana benim babaannemin elleri vardı;saydığım bu kadar şeyi yapabilen,güzelleştiren anlamlı kılan.Yeryüzündeki iki el en fazla neyi başarabilirse benim babaannem onları başarırdı.
Tabi o zamanlar Turgut Uyar bilmiyorum,bilsem okurum babanneme.
"senin bu ellerinde ne var bilmiyorum,tuttukça güçleniyor kalabalık oluyorum"
Kuzenlerimin de köyde olduğu bir sabah uyandığımızda yanı başımızda aynı bezden yapılan 3 yastık 3 döşek 3 yorgan görmüştük.Üçü de üçümüzün bebeklerine yapılmıştı.Üçü de aynı boyuttaydı ve üçümüzde çok mutlu olmuştuk.Babaannemden hiç bir zaman bize karşı söylenmiş belirli bir sevgi sözcüğü yada sevgi belirtisi duymamıştık hissetmemiştik ama yanıbaşımıza bırakılan bu hediyeler aslında sizi seviyorum demenin en açık ifadesiydi.Babaannem bizi seviyordu sadece sevmeyi göstermeyi bilmiyordu.O zamanlar köy yerinde iki tane bakkal vardı mesafe olarak ikisi de bizim evimize çok yakın değildi,öyle istediğimiz her an bakkala gidemiyorduk.Köy içinde gezen nakliyatlar vardı,en çok patates soğan ve gofret satarlardı.Evet kutu içinde gofret.O nakliyatlar ne zaman geçse babam denk geldiğinde gidip 1 kutu alırdı.Babaannem o kutuyu hep saklardı,misafirler geldiğinde ikram edilecek derdi.Biz de inadına nereye saklarsa saklasın gidip bulurduk ve gizli gizli kucaklayıp dalda yerlerde yerdik.Hani gizli ya yasak ya o gofretin tadı nasıl güzel olurdu,birde babannemi kızdırmak hoşumuza giderdi.Kutunun yarıya indiğini gördüğünde bağırıp çağırmazdı ama 'kızım ayıp bu misafirin,babana söyleyecem size başka alsın'derdi.Babam hiç bir zaman 2.ci kutuyu almadı ve biz her zaman o sakladığı kutuyu bulup ondan yedik.Bir süre sonra babannem de saklamaktan vazgeçti bak buda aslında seni seviyorum demekti.

Çok zaman değil kısa bir süre sonra babannem hastalandı.Biz şehre döndük babaannem bizde kalmaya başladı.Ben ciddi bir şey olduğunun farkında değildim ta ki annemin abimlere sessizce saklayarak söylediğini duyana kadar;
-Babanneniz kan kusuyor sakladığı mendilleri hırkasında gördüm söylemiyor bize.

Sonra hastane serüveni başladı.Üniversite hastanesinde yatıyordu herşey yapılmıştı ama doktor artık yapılacak birşeyin olmadığını ve eve götürülmesi gerektiğini söylemişti babamlara.Babaannem hastaneden gelmişti ikimiz aynı odada kalıyorduk.Karşılıklı kanepelerde yatıyorduk.Her gece önce onun uyumasını beklerdim onun uyuduğuna emin olduktan sonra yanına yaklaşıp nefes alıp almadığını kontrol ederdim arada korkardım da ya şimdi ölürse diye?Anneme korktuğumu söylerdim ama o da hep birşey olmayacak derdi.
Sonra bir sabah birşey oldu.
Gözlerimi açtım kanepe boştu.Hemen odadan çıkıp annemin yanına koştum.Babaannem fenalaşmış hastaneye götürmüşler.
Nasıl duymadım diye hala hayıflanırım.
Çünkü babaannem o gün hastaneden dönmedi.
Çünkü
babaannem dönülmeyecek yere gitti.
Gelip yatağında oturdum yastığına elimi sürdüm,
yastığının altında duran yazmasını alıp kokladım ve kanepenin arka tarafına atılan kanlı mendilleri gördüm.Babaannem kan kusuyordu ve bizden saklıyordu.

Babaannem vefat edeli 20 yıl oldu.10 yaşının gerektirdiği gibi davranmışım o zamanlar yani elinde olanın kıymetini bilememek.Yaş almam gerekiyormuş,yaşadığım herşeyin aslında o zamanlar güzel ve değerli olduğunu anlamak için.Babaannemi kaybettikten sonra da köye gitmeye devam ettik hatta 6 yıl kadar düzenli bir şekilde ama sonra birşey değil birçok şey oldu.

Artık ekmek yapmıyorduk,sebze ekmiyordu babam,üzüm bağını da söküp attı.Çiçekler artık ekilmiyordu,pekmez de kimse yemiyordu.Ekmek pişirici nezahet teyzeyi de kaybettik.O buğdayları serdiğimiz sıra sıra uyuduğumuz dam çöktü en son da babam yıktı.Ocağımızda yemek pişmedi annem tek başına tarhanayı bir türlü beceremedi.Babaannemin elleri hiç bir işe değmedi,bizim ellerimiz bunları yapmaya yetmedi.Köy Rukiye ablasını kaybetti,babam annesini ben ise tüm çocukluğumu.
Gofret satan nakliyatlar da bir daha gelmedi.
Artık kimse beğenmiyor, gofreti marketten alıyorlarmış dediler.
Çünkü artık babaannem yoktu.
Babaannemin elleri yoktu artık,
Babannem yoktu.



Popüler Yayınlarım