#mutluluknedirdediler

Üstü Açık Beyaz Araba

30 Mart

Yıllar önce.

Ortaokul öğrencisiyim.
Oturduğumuz binanın asansörlü olmasına rağmen birkaç defa asansör de kaldığım için korku yerleşmiş içime.5.ci katta ki evimize umursamadan inip çıkıyorum.Merdivenleri üçer beşer çıkma sevinci var içimde ve daha yeni filizlenmiş.

Bir gün okul dönüşü eve girdiğimde annem bana belki de o güne kadar verdiği en güzel haberi veriyor;
-Baban araba almış,beyaz renk,hemde üstü açılıyor.

Gözlerimi açıp şaşkınlıkla bakıyorum anneme.O da söylediğini ispat etmek istercesine;
-inanmazsan çık balkona,apartmana girerken görmedin mi ?Kapının önünde duruyor.

Hemen balkona koşmuştum.Evet annem doğru söylüyordu araba kapının önünde duruyordu.Aşağıya indim,inanmam için dokunmam gerekiyordu.Gittim arabaya dokundum içimdeki mutluluğu tarif etmeye imkan yoktu.Mutlumuydum?
Sahi mutluluk neydi ?
Tarif etmem için onun ne olduğunu bilmem gerekirdi.Belki de o an bu an’dı.
Bizim de artık arabamız vardı hem de üstü açılıyordu.

O günün gecesinde mutluluktan uyuyamamıştım çünkü sabahında köye gidecektik ve arabaya ilk kez binecektim.Sonra okula gidecektim ve herkese anlatacaktım üstü açılan beyaz arabayı.Artık benim de anlatacağım bir meselem olmuştu.Kendimi önemli bir insan gibi hissetmeye başlamıştım çünkü meselesi olanların çok konuşanların maddi bir şeylere sahip olanların hep daha mutlu bir hayat yaşadıklarını düşünürdüm.

Sabah olmuştu arabaya bindik.Babam arabayı kullanıyordu annem babamın yanında bende arkada ki koltukta oturmuştum,bir ara arabanın üstünü açıp çıkmayı düşünsem de babamdan çekindiğim için sesimi çıkaramamıştım.Köy yoluna girdiğimizde babam dikiz aynasından bakıp;
-Şimdi açıp çıkabilirsin.

Demişti.

Babamın kurduğu 3 kelimelik o cümleyi hala mutlulukla hatırlarım.Sanırım babamın ağzından dökülen en güzel cümlelerden biriydi.Hemen kalkıp üst camı açıp dışarı çıkmıştım.Babam yavaşlamıştı. O da zevkini çıkarmak istiyordu.Başımı gökyüzüne çevirip ellerimi iki yana açıp kendimi rüzgara bırakmıştım.Evet bir film karesiydi ve başrol bendim.

Yıllar geçti.

Şimdi senin için mutluluk nedir deseler ya da var mıdır bir tarifin kafamı hep o film karesine çeviririm.
Babamın ilk arabası.

Üstü açık beyaz araba.

#yeditemmuz

Kırmızı Elbiseli Kadın

27 Mart

Odanın tam ortasına düşen güneş beni uyandırmış ve sabah olmuştu.Uzun  zamandır beklediğimiz düğün bugündü. Çok sevdiğimiz arkadaşımızı evlendiriyorduk.

Bugün için seçtiğim elbise kapının arkasında asılıydı.Ayakkabılar köşede,çanta tam yanında.Çocukluk zamanlarıma bir merhaba diyecektim.Bayramdan bir gün önce elbiselerin kapı arkasına asılması hemen köşeye bırakılan ayakkabılar.Sabaha kadar o heyecanla uyuyamamalar.Uzun zamandır hissetmediğim heyecan,kalbimin gümbür gümbür atışıyla birleşip beni  yataktan kaldırdı.

Bugün herşey güzel olacaktı. Herşey güzel olmalıydı.
O kadar uzun zamandır bugünü bekliyorduk ki bugün herşey onların istediği gibi olmalıydı.

Aynanın karşısında kendime bakıyordum.Gördüğüm görüntü içime sinmişti,işte hazırdım büyük gün için.Evden çıktım
ve
hayatımın akışının seyrini değiştirecek geceye yürüdüm.

Ayakkabılar bana göre değildi ama bu gece idare etmek zorundaydım.Zar zor dengemi sağlamaya çalışıp salonun kapısından içeri girdiğimde onu gördüm.Gözleri daha önce böyle güzel bakarmıydı bilmiyorum hatırlayamıyorum ama bu gece çok güzeldi.Bu benim yıllardır baktığım o adam değil miydi ?Ne olmuştu bu gece yada neler oluyordu şu an ?

-Nerde kaldın?Gel böyle masamızı ayarladım hep birlikte oturacağız.

Ses çıkarmadan sanki tüm olacaklara daha o geceden boyun eğmeyi kabul ederek yürüdüm onunla.
Masamıza oturdum,o ayakta diğer yerlere oturacak kişileri yönlendiriyordu.Gözlerimi üzerinden alıp başka bir şeye odaklanmaya çalışıyordum,olmuyordu.Daha sonra bir nefes mesafesinde yanıma oturdu ve kulağıma eğildi;

Kırmızı Elbiseli Kadın bu gece çok güzel olacak.

. . .
3 yıl geçmişti üzerinden.Yine aynı salona başka bir arkadaşımızın düğünü için gidiyordum..
O yoktu.
Zaten o zaman temmuz idi şimdi eylül
O hiçbir zaman eylül de gelmeyi tercih etmemişti ki.

Daha sonraları sormuştu,
neden sıcak bir yaz akşamı mavi değil de kırmızı elbiseyi tercih ettiğimi.
Bilmiyorum demiştim,o biliyorum demişti.

Çünkü ben en çok kırmızı rengini  severim ve sen o gece tüm güzelliğinle o elbiseyle daha o kapıda göründüğünde kırmızıyı bana bir kez daha sevdirmiştin.
Öyle demişti.

Şimdi üzerimde mavi elbise vardı ve bir eylül akşamıydı.
Hala öğrenememiştim topuklular ile yürümeyi.
Ve artık neden kırmızıyı sevmediğini.

#husnuarkan

Kırık Hava

22 Mart

Yağmurlu bir ilkbahar sabahı.
Hatta baharın ilk günü.
Şubat ayının son gecesinden kalan bir hüzünle uyandım.Oldum olası ne baharı ne de yazı sevmişimdir.Benim adım sonbahar,soyadım kış.
Dışarı çıktığımda gökyüzünün 'gidiyorum ama geleceğim'havasını içime çektim.Nice eylülleri beklemiştim,beklemiştik.Ne zaman başım sıkışsa içim daralsa 'şu eylül bir gelsin de bak o zaman göreceksin neler olacak neler' teselli cümlesi ile neler atlatmıştım ben.

Yıllar önce bir otobüs terminalin de otobüsün kalkmasını beklerken uzunca bir süre insanların birbirlerine vedalarını izlemiştim.Ayrılan eller,ağlayan gözler geri geri giden ayaklar.Aslında gitmek istemeyip de gitmek zorunda kalan bedenler.Bavulların bagajlara yerleşmesinden sonra,muavinlerin son bir kez otobüsün kalkacağını vurgulayan o ses tonu.Gidenlerin otobüse bindikten sonra camdan el sallamaları,cam kenarında oturmayanların otobüsün en önüne gelip son bir kez kendini gösterme çabaları.Otobüsün yavaş yavaş olduğu yerden hareketlenmesi ve geri geri gidişi.Kalanların otobüsün ilerlediği yöne doğru yürümesi.Otobüs ters istikamete giderken kalanların yüz ifadesi.Otobüsün arkasından el sallamaları ve final de düşen omuzlarla terminalden ayrılma.
Belki tekrar kavuşma olacaktır ama ya ömür yetmez ise ? 

Sararan yaprakların artık yerini yeşile bıraktığı,az önce yağmur yağarken güneşin bulutlar arasından göründüğü bu sabah,terminal de kalanların yüreğinde ki o ağırlık ile uğurladığım sonbaharı ve kışı düşündüm.Elbet dünya dönecek aylar geçecek mevsimler hakkını verecek ve yine eylül gelecek ama ben bir daha eylül görebilecek miyim ömrüm buna yetecek mi düşüncesi tesellimle boğuşuyorken telefonuma düşen mesaja baktım.

'Bu şarkıyı dinledin mi daha önce bilmiyorum?'

Ve kırık hava.
Bazen çok şey anlattığını düşünürken aslında hiç bir şey anlatamadığını görürsün.Yaşarken de öyledir.Hani deriz ya;sen benim neler yaşadığımı biliyor musun ?..
Kimse bilmez,kimse bilemez.Hiç kimse aynı duyguları aynı yoğunlukta hissedemez.Çünkü her kalp farklı atar.Sonra bir şarkı bir kitap bir film repliği ya da herhangi bir cümle bu görevi görür.
Sarıp sarmalama koruyup kollama acıyı dindirme,
(ya da daha azdırma,olsun çekeriz biz,biz bize yeteriz)
Adeta dile gelirler pat pat pat.
İşte bu şarkı o şarkı.
Öyle bir şarkı ki kimselerle paylaşmak istemediğim,kimselerin bilmesini istemediğim öyle kendi halinde kalmasını istediğim bir şarkı.
Yeryüzünde ki tüm hüzünlerin ağırlığını taşıyan her notasında nokta vuruşu yapan o işte.
El sallayanların arkada kalanların otobüsün bıraktığı tekerlek izlerine bakanların şarkısı.
Mola verdiğinde mutlaka ara diyenlerin de şarkısı.
Umut ederken az biraz sitem edenlerin şarkısı.
Mart-Ağustos arası hayali ile düşünde eylül'ü bekleyenlerin şarkısı.

'Söyle bir kırık hava döneyim,
Turna uçsun içimde
Ben seni nasıl sarıp nasıl seveyim
Hayalimde düşümde.'








#muzeyyensenar

Huysuz Ve Tatlı Kadın

20 Mart

Eylül 2003.
Liseye başladığım ilk yıl.
Ortaokuldan mezun olduktan sonra çok istediğim okula giremediğimden dolayı son seçenek olan bu okula yazılmıştım. Hem de okulların açılmasına 2 gün kala.İstemeyerek geldiğim bu okulda istediğim tek şey sınıfta cam tarafına oturabilmekti.Okulumuz şehrin en işlek caddesinde yer alıyordu ve ben mutlaka cam tarafına oturmalıydım.Nihayetinde öyle de olmuştu.İkinci sıranın cam tarafına oturmuştum.
Gel zaman git zaman okula alışmaya çalışırken en sevdiğim ders olan edebiyat derslerini  dört gözle bekler olmuştum.Çünkü kendimi en iyi hissettiğim ve en iyi ifade ettiğim ders edebiyat dersiydi. Dersimize giren orta yaşlı erkek hocamızında bunda katkısı büyüktü çünkü dersi anlatırken adeta yaşıyordu.
Bir gün edebiyat dersinin başlamasını beklerken dışarıda yağan yağmuru izliyordum.Öyle güzel yağıyordu ki  camı açıp elimi yağmura uzatmıştım.En sevdiğim şarkılardan birini mırıldanırken düşen yağmur damlalarına gülümsüyordum.O an kesin başka bir dünyadaydım ta ki  yanımda oturan arkadaşım beni dürtene kadar.Döndüğümde hocamızın sınıfa girdiğini herkesin ayakta olduğunu gördüm.Hocam bana gülümsedi ve dediki;

-Öznur Hanım yağmurla dansınız bittiyse dersimize başlayalım.

Heralde en çok utandığım anlardan biriydi.Hocamızı selamladıktan sonra yerimize oturduk.

-Madem bugün melankolik günümüzdeyiz ki hava da öyle duruyor bugün ders yerine biraz hasbihal yapalım,hatta öznur güzel bir eserle başlasın.

Tüm gözler bana çevrilmişti ve hep bir ağızdan ismim tekrarlanıyordu.
Tabi ki bunu yapamazdım.Yapmadım da.Hocamız eliyle sınıfı susturduktan sonra başlamıştı;

Şarkılar seni söyler,dillerde nağme adın
Aşk gibi Sevda gibi Huysuz ve Tatlı kadın.

Araba da başımı cama yaslayıp 12 yıl öncesine gitmiştim.
Tarih 8 Şubat 2015 di.Radyoda haberler yine güzel şeyler söylemiyordu.
Yağmur yağıyordu.Camı açıp elimi uzattım.
Yağmur damlaları elime düşerken gözlerimden de dökülüyordu.

-Müzeyyen Senar vefat mı etmiş?
diyordu arabayı kullanan arkadaşım.


En güzel yıllarıma eşlik eden o güzel kadın artık yoktu.

Popüler Yayınlarım