#eksikbirseymivar

Sayıklamalar

18 Haziran

Gün başladı.

Güneş tepede.
Kuşlar balkondaki çiçeklerin etrafında toparlandı.Karşıdaki okul inşaatının işçileri elindeki çekiçlerle çivileri duvarlara çakmaya başladı.Herşey uyandı.Herşey olması gerektiği gibi.Bu yataktan çıkmalı tam karşımdaki aynada kendimi hazırlayıp hayata karışmalı.Birazdan babam odamın kapısını tıklatıp uyandımmı diye kontrol edecek.2 sene öncesinde sütü ısıtıp kapının önüne bırakırdı,sonraları ben büyüdüm dedim babama.Büyüdüm baba.Süte ihtiyacım yok.Başka şeylere ihtiyacım vardı,babam bilmiyordu bende dile getirmiyordum.Dile getirilmeyen herşeydi aslında beni büyüten.Babama söylemeden büyüyordum,bu yüzden babam bilmiyordu sütü ısıtıp bırakıyordu kapımın önüne.Söylesem anlarmıydı ?Şimdi bu yazdıklarımı babam okusa diyecekki;kızım niye böyle şeyler yazıyorsun,bilmediğimiz bir derdin mi var?Belirsizlik diyecektim,belirsizlik var ya onu ortadan kaldırsak belki birşeyler daha güzel olacak.Nasıl olacak bilmiyorum ama böyle olmayacağını biliyorum baba.O da bana;kızım çok okuyorsun,çok dalıyorsun herşeye.Tamam ben sana okuma demiyorum oku tabi ama kendini bu kadar yorma,kendi kendini çok dinliyorsun,bu kadar dinleme!diyecekti.Ben demedim o da demedi.Yorganı üstümden atıp,babama diyeceklerimin hepsini yorgan altına koyup,yatağın üstünü kapadım.
Aynanın yıllardır aşina olduğu,benimse uzun zamandır tanıyamadığım yüzü hazırlayıp çıktım evden.
Binlerce anlam taşıyan yüzüm,anlaşılmayı beklediği insan kalabalığına karıştı.
Yerini yadırgamadan,kendini olduğu yere ait hisseden insanlara imrenerek bakıyorum.10 yıldır duvarlarına baktığım,her halimin resmedilmiş halini gördüğüm ofisi bile benimsememişken!
Mesai dolduracaz diye yaşayamadığım hayatın,boşa geçen zamanların hesabını soracağım bir yer var mı?
Minibüs geliyor,biniyorum.Turgut Uyar'ın dediği gibi;
Şimdi otobüs gelir biner gideriz,
Dönmeyeceğimiz bir yer beğen,başka türlüsü güç.

Tabi bu sadece o güzelim şiirde kalıyor.
Bizim gideceğimiz yer de belli,tekrar döneceğimiz yer de.
Şoföre parayı uzatırken;abicim bugün yine kırık döküğüm,çal şurdan bir müslüm baba,iyice dağılalım toparlanması zor olsun,bir kere de toparlanmayalım,bir kere de olması gerektiği gibi değil de olmaması zor olan birşeyler olsun.
Zaten kitaptan bir cümle takılmış kalbime çengelli iğne gibi;
Herşey güzel olmayacak,biz hep imtihan olacağız.Şoför abiye de diyemiyorum diyeceklerimi cebime koyuyorum,geçip oturuyorum koltuğa.
Radyo da başlıyor eski bir şarkı.
Hala radyo da çalan şarkılara inancımı yitirmediğimin farkına varıyorum.
Çünkü bir yerleri yokluyor o şarkılar,yaralarım var.Baksan göremezsin ama biliyorsun orda bir yerlerde.
Babama söylesem aç bakayım,ecza dolabındaki o kremi al sür  hiç birşeyin kalmaz der.Bizim evdeki tüm yaraların tedavisinde o kremi kullanır babam,hiç birşeyi de geçirdiği yok ama bir kere inanmış onun işe yaradığına.
Benim eski şarkılara inandığım gibi.Şarkı bitmeden yol bitiyor,iniyorum minibüsden.Bak gideceğimiz yer belli Turgur Uyar abi.
Durup gitmek istemiyorum,kalsam içimdeki keder öldürecek beni.
Yaşam ile ölüm arasındaki o ince çizgi üzerinde yürüyüp gidiyorum masaya.
Memur değil şair olmalıydım ben baba,duyuyormusun beni?
Bu hayatın merhametsizliğinden değil,yazdığım her kelimeden dolayı acı çekmeliydim.
Her sabah evden çıkarken kapı önünde oyalanmam bu yüzden biraz da,ayaklarına sarılmak istiyorum baba.Beni bırakmamanı istiyorum.
Yalvarırım beni gönderme şu kapının dışına.
Şu kapının dışındaki dünya ile,senin balkonda saksılara ektiğin çiçekler arasında çok ince bir ayrıntı var.
Ne o biliyormusun?Umut.Umut var baba.
Her sabah suladığın çiçeklerde umut var,yaşam var ama şu kapının dışına çıktığında çiçekleri basıp geçiyorlar,umudu yok ediyorlar baba!diyemedim.

Anlatamıyorum baba,
Çünkü ben şair ya da yazar değilim.
Aslında yazıyorum ama sana okutamıyorum,çünkü dertli olduğumu düşünüp dertlenmeni istemiyorum.
Yaşıyorum baba,nefes alıyorum hala.
Boğazımdaki yumruk buna engel değil,hatta her nefes aldığımda o yumrugun batması da sorun değil lakin neden baba ?

Bak bu çiçekler,şu kapının dışı,radyoda ki o eski şarkı
ama en çok da 10 yıldır oturduğum bu masa.
oturdum ağlıyorum baba.
Biliyorum sen şu an balkonda çiçeklere su veriyorsun.
Baba.
Sen sanki dünyanın diğer ucu gibisin.

#hatiradefteri

İstanbul

03 Haziran

3 yıl öncesi.
Ağustos sabahı.
Telefonumdaki termometre 40 dereceyi gösteriyor.
İçim yine gitmelere hazırlanmış ama gidemiyor.
Mutfağa gidip 2 kahve yapıyorum az şekerli.
Çayı şekersiz,kahveyi az şekerli severdi.
Ben bol şekerli severdim ama az şeker de yetiyordu,
çünkü onunla içiliyorsa kahve zaten kendiliğinden şekeri bollaşıyordu.
Kahveleri alıp masasına gidiyorum.
Başını bilgisayardan kaldırıp,kahvenin tadına tat katacak kadar anlamlı olan gülümsemesini gönderiyor.
Kahveyi yanı başına bırakıp karşısındaki koltuğa oturuyorum.
Konuya nasıl girsem diye düşünüyorum,ayağa kalkıp iki yürüyorum ve sonra gülümsemesinden aldığım cesaretle soruyorum;

Sana bir şiir okuyabilir miyim?

Başını kaldırıp önündeki dosyayı kapattıktan sonra arkasına yaslanıyor.
Yine o gülümseme ile;

-Nerden çıktı şimdi?
+içimden geldi.Hem belki okuduktan sonra güzel bir teklifte bulunabilirim sana.
-Hım.Güzel bir teklif demek.
Peki.Oku bakalım.

Sanki büyük bir kalabalık önünde şiir okuyacaktım.Öyle heyecanlı öyle tedirgin.
Ya beğenmezse?
Gidip masamdan defterimi getirdim.
Gözlerine baktım,ben bu adama İstanbul kadar aşıktım.
Başladım okumaya,hiç durmadan nefes bile almadan bir çırpıda bitmişti.
Tekrar gözlerine baktım.
Bir kırgınlık bulutu geçiyordu,üzülmüş müydü İstanbul'u bu kadar sevdiğime?

+Evet,şiir bu kadar.
Şimdi söyle bakalım,benimle güzel anılar biriktirmek için bu şehre gelir misin?

O kırgınlık bulutu hemen dağılıvermişti,dudakları kıvrılmıştı güzel gülümsemesiyle.

-E gel bakalım o zaman takvime,ne zaman gidebiliriz?
+Nasıl yani?Gerçekten mi ?
-Eğer hemen yanıma gelmezsen vazgeçebilirim.

Kocaman gülümsemiştim.Muhtemelen 32 dişimle birlikte.
Annem olsa öyle derdi.

Yanına gittim,.
O bunaltıcı ağustos sabahın da Kasım ayına iki uçak bileti aldık.
Güzel İstanbul'a,güzel sevdiğimi götürecektim.
Şanslıydın İstanbul.Güzelliğine güzellik katmaya geliyorduk.
Kahvelerimiz o sıcakta soğumamıştı ama tazeliyorum dedim.
Tazele bakalım dedi.
kısacık mesafesi olan mutfağa uçarak gitmiştim ve artık günleri saymaya başlamıştım.

3 yıl sonrası.
Haziran sabahı.
Hava o kadar soğuk ki hala yorganları kaldırmadık.
Yataktan hafif doğrulup yanı başımda duran defteri aldım.
2009 yılında İstanbul için yazdığım şiir defterin ilk sayfasından bana bakıyordu,
İstanbul'a ikinci gidişim ama ilk şaşkınlığım.
Gezilmedik yerini bırakmamıştım.
Yine kasım ayıydı.
Sevmeyi bilmiyordum.
Toydum,eksiktim.
Ama elim kalem tutuyordu,
dönüş yolunda İstanbul'u sevmiş hatta aşık olmuş biri olarak O'na bunları yazmıştım;

Bir düş bahçesinde yürüdüm,dalgalanan sularına bakıp üşüdüm.
Basmadı yere ayaklarım,bir hayal aleminde uçup durdum.
El vurdum toprağına sustum.
Gerçek misin sen Ey İstanbul!
Dik yokuşlarında nefes nefese kaldım,bir adım öte de Eyüb'ü gördüm ağladım.
Yankılandı ezan sesi,sesle yaralandım.
Dua ettim camilerinde,yüzümü yere eğdim Rabbim'e sığındım.
Yağmur değdi cama rahmetin geldi,büyüklüğüne bir kez daha inandım.
Yürüdüm erenlere,nargilemi yaktım önüme aldım,
Bin bir çeşit insanı seyre daldım.
Topkapı da yaşadım maziyi,ortaköy de konuştum martılarınla,
Balığın en güzelini tattım saltanat kayığında.
Büyüdün İstanbul,çok büyüdün.
Rüya gördüm sanki beyoğlunda,karıştım istiklalin kalabalığına.
Bir çay bir de sigara derken vardım taksimin tadına.
Aldım başımı gittim bir kıyı kenarına,
yağmur vurdu sanki dudakların değdi alnıma.
Başladım ağlamaya.
Sen nesin kimsin İstanbul?
Herşey sendeyken ve herşey senken ne istersin benden?
72 millet taşırsın kollarında,neyine çaredir bu beden?
Tutsağım havana taşına toprağına
Aşık oldum sana,aşık oldum İstanbul.
Söz kestim yüreğine,gömdüm yüreğimi sularına,
Bedenimi alıp gidiyorum,yüreğim sana emanet.
Belki bir gün yine kollarında uyurum belki.
Tutsağım mavine denizine,

Sen içimde bitmeyen masal.
Aşık oldum sana,aşık oldum istanbul.

Bunlar dökülmüştü içimden.
Bir de defter arasından düşen o resim.
2014 yılının kasım ayında Ortaköy de çekilmiş,
Dünyanın en güzel şehrinde dünyanın en mutlu iki kişisi.
İstanbul'a gitmiştik,
Hep İstanbul kadar sev beni demişti.
Sevmiştim.
O da İstanbul'u benimle sevmişti ama beni sevmeye devam edemedi.
Artık resimlerde kalan ve bir defter arasında saklanmış güzel anılar biriktirmiştik.
Hepsi bu kadardı.



Popüler Yayınlarım